MAKİNE BOZUKSA DİŞLİ DEĞİŞTİRMEK BOŞUNA

MAKİNE BOZUKSA DİŞLİ DEĞİŞTİRMEK BOŞUNA

Türkiye geçen sabah yine bir bilinmeze uyanmış, bir gecede Milli Eğitim Bakanı değişmiştir. Kaç zamandır koltuğu bırakacağı konuşulan sayın Ziya Selçuk, bir takım kesimin tabiriyle “görevden affını istemiş”, yerine yardımcısı sayın Mahmut Özer atanmıştır.

Gidenin geride ne bıraktığı, fayda-zarar muhasebesi elbette yapılmalı ve bu ilerisi için ders olmalıdır ama her şeyden önce bu konuda dikkat çekmek gereken başka bir husus vardır:

Geniş yetkilerle donatılan Cumhurbaşkanlığı-Başkanlık sisteminde maalesef meşru ve çoğu zaman onurlu bir yol olan istifanın dahi adı geçememektedir. Görevi bırakmak isteyenin saygın görünmesini istemeyen bu sistem, istifayı dahi bir kişinin lütfuyla izah etmesi bakımından trajiktir. Sonuç olarak etkisiz şekilde bakan olmayı kabul edenlerin gidişleri de sessiz ve etkisiz olmakta, olan yine düzgün hizmet ve yönetim bekleyen milletimize olmaktadır.

Bakanların şahsının böyle etkisizleştirildiği bu düzende, makamları da bir kişinin gölgesinde küçülmektedir. Bilindiği üzere Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu kurulduğu günden bu yana adeta paralel MEB gibi çalışmakta, eğitimi yönetmek ve iyileştirmekle görevli bakanlığı sembolik hale getirmektedir.

Salgın sırasında eğitimin nasıl devam ettirileceği, okulların açılıp açılmayacağı gibi en hayati konulardaki açıklamaları bile eğitimin sorumlusu olan bakana bırakmayıp kendisi açıklayan anlayış, Bakanın kim olduğu hususunu zaten önemsiz kılmaktadır.

Eski Bakan sayın Ziya Selçuk, arkasında tutulmamış sözler ile birlikte önemli bir ders bırakmıştır: Bozuk düzende doğru işleyen çark olmaz!

Eğitim-İş olarak altını çiziyoruz:

Eğitimde iyileştirme isteniyorsa Bakanların adının değişmesi değil yönetim anlayışının değişmesi gerekmektedir. Eğitimin bedelsiz ve adil verilmesi gereken bir kamu hizmeti olduğunu bir türlü kabul etmeyen, eğitimcilere geleceğin mimarları değil köle olarak bakan, çağdaşlaşmakla ve dolayısıyla çağdaş nesiller yetiştirmekle ilgili derdi bulunmayan bir anlayışın, milli eğitimi iyi bir noktaya taşıma ihtimali yoktur. Milli Eğitimin asıl ihtiyacı bakan koltuğunda oturan ismin değişmesi değil, Bakanlığın doğru bir anlayışla ve bir takım kişi ve yerlerin vitrini olmadan çalışabilmesidir. Bu sağlanmadan yapılacak her değişiklik bozuk olduğu halde tamir edilmeyen bir makinenin dişlilerini boş yere değiştirip durmaktan ibarettir.